14 Temmuz 2013 Pazar

Ortadoğu'da Türklerin Varlığı Tartışmaları / Prof. Dr. Ekrem Memiş

Batılıların bugün “Orta Doğu” adını verdikleri bölge, eskiden “Yakın Doğu” adıyla anılıyordu. Zaman zaman “Eski Doğu” ya da “Eski Ön Asya” olarak da anılan bölge, dünya tarihinin en eski medeniyetlerine sahne olmuştur.

Bu medeniyetler; Mısır, Mezopotamya ve Anadolu medeniyetleridir. Bir başka ifade ile dünyanın en eski medeniyetleri, Orta Doğu toprakları üzerinde kurulmuştur.

Şimdi, bu medeniyetlere sahne olan bölgelerin jeopolitik özellikleri hakkında ana hatlarıyla bilgi verecek, ardından da söz konusu bölgelerin eskiçağlardaki durumunu, belgelerin ışığında gözler önüne sereceğiz. Bu arada Eski Çağ Orta Doğu’sundaki Türk varlığını da tartışmaya açacağız.

Hititler Türk Müdür, Değil Midir? / Ord. Prof. Dr. Sedat Alp

Etnik bakımdan bir mozaik tablosu oluşturmuş olan eski Anadolu halkları arasında Hititlerin çok önemli bir yeri vardır. Onlar, yalnız bin yıllık bir süper güç olmakla kalmamış, uygarlık bakımından da birçok konularda dünyaya örnek olmuşlardır.

Eski Anadolu’da en yaygın bir biçimde konuşulmuş olan ve aynı zamanda en uzun süre yaşamış olan dil, Hititçenin çok yakın akrabası olan Luwi dilidir. Bu dile ait örnekler, bir yanda çivi yazılı tabletlerde diğer yanda Hiyeroglif yazılı anıtlarda ele geçmiştir: Luwi diliyle ilgili yazıtların incelenmesi sonucunda önemli sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Birçok Türk aydınının merakla sorduğu Hititler Türk müdür değil midir sorusunu yanıtlamadan önce dil konusunda bazı temel bilgilerden söz edeceğim. Dünyada yaşamış ve yaşamını sürdüren diller iki büyük gruba ayrılmaktadır. Birinci grup flektif diller, ikinci grup aglütinant diller. Türkçe’nin mensup olduğu Ural Altaik diller, ikinci gruptandır. Bu dillerde sözün özü değişmez kalır.

16 Mart 2013 Cumartesi

Ön ve Orta Asya, Kafkasya, Karadeniz'in Kuzeyi, İdil-Ural ve Batı Sibirya'daki Eski Türkler / Prof. Dr. Mir Fatih Zekiyev

Geleneksel Türkolojide eski Türkilerin yerleşim alanı sadece Orta Asya ve Altay bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Daha önceleri güya sadece İrani dilli kavimlerin yaşadığı Orta, Ön ve Küçük Asya, Kafkas, Karadeniz’in kuzeyi, İdil-Ural ve Batı Sibirya bölgelerine ilk Türkiler milattan sonra IV-XI. yüzyılları arasında geldikleri sanılmaktadır. Bu makalede somut verilere dayanılarak eski Türki dilli yerleşim alanların sözkonusu bölgelerde de mevcut olduğu gösterilmeye çalışılacaktır.

15 Mart 2013 Cuma

Türk Tarih Tezleri / Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan

Cumhuriyet Devri

Atatürk, Türk Tarih Kurumu’nun kurulması için direktif verdiğinde (1932) şu hususların üzerinde durulmasını istemişti:1

1-    Türklerin İslamiyet sonrasındaki tarihleri bir hayli araştırılmış ve okutulmuş olmasına rağmen, daha önceki devirlerin tarihi karanlıkta kalmıştır. Ağırlık bu çağlar üzerinde olmalıdır;

2-    Türklerin medeniyete katkılarını Batı inkâr etmiş, Türklerin imajını daha çok savaşçı ve hatta "barbar” olarak işlemiştir. İlk medeniyetlerde (Sümer, Elam, Etrüsk gibi) ve İslâm Medeniyetinde ise Semitik ve Aryen (Hint-Avrupa) kavimlerine pay verilmiş, Türkler yok farz edilmiştir. Türklerin o çağlardaki rolü de belirtilmelidir;

3-    Türklerin anayurdunun Orta Asya olduğu ve o coğrafyada bugün de Türklerin yaşadığı anlatılmalıdır;

4-    Türklerin ırkî yapıları ve brakisefal kafatasının özellik olarak önemi:2

1 Şubat 2013 Cuma

İç Avrasya ve Türkçe Konuşan Halkların Tarihleri / Doç. Dr. David Christian

Türkçe konuşan halkların tarihi Moğolistan’dan Akdeniz’e uzanan geniş bir bölgede oluşmuştur.1 Bu geniş doğal ortamın ekolojisi ve coğrafyası Türk tarihini nasıl şekillendirmiştir?

Bu makalede, Türkçe konuşan halkların siyasi tarihlerinin önemli genel özelliklerini aydınlatmak için bu toprakları tanımlama konusunda bir yol önereceğim. Bu tarihin önemli bir bölümü büyük Avrasya kara parçasının "İç Avrasya” ve "Dış Avrasya” olarak isimlendirdiğim iki belirli bölgesinde yaşanmıştır. Birçok farklı Türkçe konuşan halkın tarihi İç Asya ve Dış Asya’nın belirgin doğalarıyla ve bu iki bölge arasındaki sınır toprakları arasında yaşamanın tarihi deneyimiyle şekillenmiştir. Tabii ki, bu oldukça basitleştirilmiş bir modeldir. Ancak bir karikatür unsuru taşısa da, bu yaklaşık iki bin yıllık Türk tarihinin uzun dönemdeki görünümü konusunda yararlı bir düşünce şekli olabilir.