2 Kasım 2014 Pazar

M.Ö. IX-VII. Yüzyıllarda Sayan-Altay Göçebeleri / Prof. Dr. Leonid Marsadolov

Milattan Önce IX.-VII. yüzyıllarda batıda yani Yakın Doğu’da ve Akdeniz’de, güneydoğuda yani Çin ve Hindistan’da, gelişmiş kölemen devletler ortaya çıkmıştı. Bu ülkelerde ünlü, anonim siyasetçiler, erdemli insanlar ve dini kişilikler yaşamıştır. Bu dönem dünya tarihinin en parlak dönemidir. İncil peygamberleri, Homer, II. Sargon, II. Nebukandenzer ve Midas gibi isimler bu çağa aittir. Yunanistan’da “İlyada” ve “Odesa”, Çin’de “Değişimler Kitabı”, ve Hindistan’da “Vedalar” bu çağda ortaya çıkmıştır.

Aynı dönemde, askeri demokrasi düzeninde yaşayan ve sınıflı toplum düzeninin öncüleri olan başka bir dünya daha vardır: Avrasya’nın bozkırlarında yaşayan göçebelerin dünyası. Bu dönem, Kimmeryalılar, İskitler, Sakalar vb. gibi nispeten daha büyük ve tehlikeli göçebe ittifaklarının oluşumu, yükselişi ve düşüşü çağıdır. Arkeologlar, Avrasya göçebelerinin görkemli anıtlarının çok az kısmını ortaya çıkarmışlardır: Sayan Dağları bölgesinde Arzhan, Kazakistan’da Çilikta ve Beşar, Türkiye’de Gordion, Kuzey Kafkasya’da Kelerme, Bulgaristan’da Pişata Mogila vb.


Bu dönemde Avrasya’da tarihsel gelişimin yönünü belirleyen yeni sosyal, ekonomik, siyasal ve ideolojik ilişkiler oluşturuldu. Kabileler ve kültürel ögeler, doğudan batıya, batıdan doğuya ve güneybatıdan kuzeydoğuya eski ve yeni yollarla karşı karşıya geliyordu.

Bu çalışmanın konusu, Sayan-Altay bozkırlarında bulunan göçebe kabilelere ait anıtlar olacaktır. Bu kültür bölgesi, Asya’nın merkezinde yer alır. Kazakistan ve Moğolistan’ın yüksek dağlarında batıya ve güneye ve bu bölgenin doğusuna ve kuzeyine uzanan bozkırlar bulunur. Dağlık bozkırların uzun kışı ve kısa yazı, milattan önceki ilk bin yılda burada yaşayan göçebelerin ekonomik yapısını ana hatlarıyla ortaya koyar. Bu göçebelerin temel kültürel ögeleri, sahip oldukları anıtlar, mezarlar ve taş resimlerdir.

Arzhan


M. H. Mannai-Ool ve M.S. Griaznov yönetimindeki arkeolojik araştırma yolculuklarında, Tuva Cumhuriyeti’nde, Arzhan yakınında bulunan ve Sayan-Altay bölgesinin en büyük anıtı olan Arzhan anıtı ortaya çıkarılmıştır.1 Bu eski anıtın, coğrafi ve astronomi bakış açısıyla oldukça uygun bir yere, Turan-Uyuk vadisinin merkezinde batı-doğu yönüne doğru kurulduğu tespit edilmiştir.2 Bu bölgedeki en yüksek dağlar, bu anıta göre kuzeyde ve güneyde bulunurlar. Oysaki anıtın batı ve doğu bölgelerinde, ay ve güneşin doğuşunu ve batışını yıl boyunca izleyebilmeyi olanaklı kılan daha küçük dağlar yer alır. Gömütün (anıt) “ışınlar”ının yönü ile ekinoks ve gün batımının astronomik değerlendirmeler açısından önem arz eden dağın tepeleri ve çukurları arasında bazı ilişkiler tespit edilmiştir.

Arzhan anıtı sadece cenaze merasimleri açısından değil, aynı zamanda Orta Asya antik kabilelerin dünyasını gösteren bir model olması bakımından da önemli bir nesnedir. Üçlü dikey yapı, türbede kolaylıkla görülebilir: Üst dünya taş yapılıdır, orta dünya (insan ve atların gömüldüğü) ikili ağaç tasarımına sahiptir; alt dünya ise zeminden oluşur. Bu, dörtgen/sekizgen yüzlü yatay bir yapıdır: Ana yönlerde dört bölüm (Kuzey, Güney, Doğu, Batı) ve dört ara kesim bulunur. Türbenin doğu kısmını bahar mevsimiyle, diğer kısımları diğer mevsimlerle ilişkilendirmek mümkündür: Kuzey yaz mevsimini, Batı sonbaharı ve Güney kış mevsimini temsil eder.

Akraba göçebe kabilelerin reisi, karısı ve 8 kişi Arzhan türbesinin merkezine gömülmüşlerdir. Diğer gömülü kişilerin ikisi kuzeydoğuya, dört kişi güneybatıya gömülmüşlerdir. Bunun nedeni astronomi bakımından önemli günlerin yönleri olabilir.

Arzhan türbesinin farklı bölümlerine gömülmüş atların sayısı, muhtemelen belli bir sembolü ifade ediyor. Sadece aşağıdaki rakamlarla ikişer kez karşılaşılmıştır: 2 (doğuş-batış, gündüz-gece, ilkbahar-sonbahar vb. zıtlıkları anlatır), 7 (ay haftası) ve 30 at (1ay). Gömülü atların büyük bir kısmı anıtın doğu tarafında yatmaktadır: 30+ 30+ 15+ 3+12= 90 at= 3 ay. Yaklaşık olarak 160 at ve 15-20 at kuyruğu merkez katın altına gömülmüşler (yılın yarısı).3

Dendrokronik incelemelere göre bu anıt M.Ö. 808’in Ağustos-Eylül’ünde dikilmiştir.4 Böylece, M.Ö. IX yy.da Sayan-Altay göçebelerinin bir yılın günlerini ilkbahar gün dönümünden başlamak üzere saymaya başladıkları söylenebilir.

Arzhan, 1 atın 1 yıla ve Tanrı’nın bir gününün insanların bir yılına eşit olduğu Avrasya’da ilk anıt olmakla birlikte tek değildir. Bu düşünce, N. Veselovski tarafından ortaya çıkarılan Kuban türbesindeki toplam gömülü at sayısıyla da ifade bulmuştur: 360 at= 1 yıl (M.Ö. VI. yy., Ul’sky aul), 30 at= 1 ay (M.Ö. IV. yy., Voronejskaya).

Benzer düşünceler, Saglu yerleşiminin yakınlarında Tuva’nın güneyinde, M.Ö. VIII-VII. yüzyılda dikilen Ulug-Horum anıtında da görülebilir. Fakat eğer Arzhan’da türbenin "ışın”ları logaritmik olarak hesaplanmışsa, taşlar Ulug-Horum’da kullanılmıştır. Gün doğumu ve gün batımı, Ulug-Horum’da astronomi bakımında önemli günleri göstermekdir. Saglu ve Arzhan anıtlarında ortak bir düzenlilik vardır: Doğu ve Batı alçak bir ufka sahipken, Kuzey ve Güney’de dağlar yer alır.

Kara-Bom. Yapılan yolculuklarda Sayan-Altay bölgesinin astronomi noktaları olduğu düşünülen bazı anıtlarda araştırmalar yapılmaktadır. Bunların arasında Elo yerleşiminin yakınlarında, Altay dağının merkezinde Semisart (Kara-Bom) yer alır.5

Kara-Bom’da en az beş anıt vardı. Anıtların en genişi dağlık bölgenin yakınında Güneybatı’da yer alır. Bu anıtlar küçüktü ve çapları 4-8 metreydi. Bu anıtların merkezinde 1-3 sütun vardı.

Anıt merkezlerinin gözlem noktası olarak kullanılmış olmaları muhtemeldir. Kara-Bom’daki araştırmalar, türbelerin oluşturulmasında bazı düzenlikler bulunduğunu göstermektedir. Bunlar Kuzeydoğu ve Güneydoğu yönüne kurulmuşlardır. Böylece, gündoğumu ve gün batımında güneş ışınları bir türbenin üzerine düşerken, diğer türbe uzun süre gölgede kalır. Önemli astronomik ve topografik yönler, dağ tarafında ve türbenin bentlerinde, geniş taşlara, levhalarla ve beyaz kuvars taşlarla işaretlenmiştir.

Bu gözlem noktası dağın güneyine yerleştirilmiştir. Bu noktanın astronomik meridyeni tam olarak Güneydeki tepenin üstünden geçer. Böylece, 28 dereceyle düşen her bir astronomik nesne ve en düşük konuma sahip Ay en alçak durumda iken bu tepenin yüzeyini yalayarak geçer.

Bu nokta, üç-dört oyuk ve düz kenarlı taşlardan ve yanal duvarlardan meydana gelir. Bu oyukların her biri özenle hazırlanmış ve kayanın üstündeki konumuna göre belirlenmiştir. Örneğin, bir oyuktan güneşin ve ayın doğuşunu; diğer yönlerden; Batı’da batışı ve üçüncü yönde Güney ufkunu vb. izlemek mümkündür. Bir bütün olarak, Kara-Bom’daki "gözlem” kayası, astronomik amaçlarla kullanılan antik zigurat planlarına benzemektedir.

İnsan maskeleri ve sığ çukurlar (10-15 sm.), önemli insanların kayaları üstüne ve duvarlara oyulmuş gözlem noktalarına yamanmıştır. Küçük oyuklar ve hayvan resimleri, önemli astronomik ve topografik işaretler olarak taşlara ve kayalara işlenmiştir.

Farklı taş renkleri ve levhalar, farklı biçimlerin bileşimi, kaya resimleri, anıtlar, gözlem noktaları, Kara-Bom’daki sistem içinde yer alır ve antik insanların doğal çevreyle, kosmosla olan ilişkisini anlatır. Kara-Bom’daki tapınak ve gözlem noktası çok uzun zamandan beri varola gelmiştir.

Avrasya’nın Büyük Bozkır Yolundaki Sanatsal İmgeler


100-200 yıldan sonra sanat tarzındaki farklılık, M.Ö. I. yüzyılda Avrasya imgelerinin ve nesnelerinin yapısını değiştirmiştir. Bu süreç, ilk ve daha sonraki dönemlerde yaşanmış olmalıdır.

Kendi çağlarında yaratılan imgeler, oluşturulurken ve yapılmalarına karar verilirken ahenkli ve sanatsal bir özelliğe sahiptiler. Bu tür öykünme örnekleri sürekli talep edilmiştir ve farklı kişiler tarafından kopya edilmiştir. Fikirler, nesneler ve imgeler bir toplumdan başka bir topluma barış, savaş ya da ticaret yoluyla ulaşır. Bunlar, etnik olmayan uluslararası bir olgu olarak, geniş bir bölgede siyasal sınırları aşan, sanatın farklı ideolojik kökenleriyle ilgilidir.

Genel olarak, karmaşık konular ve dekoratif motifler değil, bazı hayvan imgeleri kopya edilmiştir. Bir imge (konu, kompozisyon) kökeninden uzaklaştığında, nihai noktalarda oluşturulması zorlaşır. Bir hayvan imgesi, komşu bölgelerde en çok ibadet edilen başka bir hayvan imgesiyle değiştirilirdi, fakat bir nesnenin işlevine ve maddi kullanımına bakmaksızın karakteristik nitelikler korunurdu. Kuşkusuz, birçok bölgedeki eski tarzlar sonraki imgeler üzerinde iz bırakırdı.6 Fakat sanat geleneklerinin etkilerine rağmen yeni tarz imgeler kolayca tanınabilir. Küçük bölgelerde iki ya da daha fazla tarz, sanat ekolleri aynı zamanda var olmuştur.

Farklı imgelerle ilgili çalışmalarda, sadece onların göründükleri merkezleri ortaya çıkarmak değil aynı zamanda yayılma bölgelerini de ortaya çıkarmak önemlidir. Bir örnek olarak, tarz bakımından benzerlik gösteren sadece kronolojik bir tabakayı inceleyeceğiz. Bu örneğin yer aldığı bölge: Ordos-İç Moğolistan-Moğolistan-Tuva-Doğu ve Batı Altay-Tien Şan-Kafkasya-Anadolu ve Yunanistan’dır.7 Birçok bilim adamı İran, Yunanistan ve İtalya’da tarz açısından benzerlikler gösteren sayısız resim ve vazolardan söz ederler.8

Komşu ve orta bölgelerde benzer imgeleri bulmak oldukça mümkün gözükmektedir. Bütün bu imgeler, ortak bir tarzla birleştirilmiştir: toynaklarla dört ince paralel bacak. Doğulu imge grubu için en temel özellikler şunlardır: Dar bir yaka, dik açılı bir arkalık ve bir gözün arkasında yer alan üçgen biçimli bir kulak. Batılı imgeler ayrık bir yaka, düz bir arkalık ve çok bol bir önlükte oluşur. Yakın bölgelerin imgeleri benzerlik taşır (bkz., kafalar, gözler, ağızlar, kulaklar ve vücutlar). Doğu bölgelerinde geyik ve elk (büyük boynuzlu geyik) imgelerine daha çok rastlanırken, batı bölgelerinde at (Yunanistan) ve boğa (İran) imgelerine rastlanır. Sadece geyik, keçi ve at imgeleri değil, başka hayvan imgeleri de M.Ö. I. binyılda ve daha sonraları da Avrasya’da yaygın olarak kullanılmıştır.

M.Ö. I. binyılda Doğu ve Batı arasında benzer imgelerin yaygınlaşmasını önleyen en önemli etken coğrafi engellerdir. Pasifik ve Atlantik sadece hikayelerde geçilirdi. Kuzey’de nüfus seyrektir ve göçebeler için hayvancılığa ve tarıma uygun orman alanları yoktur. Güney’de çok sıcak çöller ve kötü dağlık bölgeler yer alırdı. Merkezdeki bozkıra ve orman-bozkır bölgesine has nesneler, Kuzey ve Güney’in uzaklarında bulunmuştur.

Asya haritasına bakıldığında, Sayan-Altay-Tiyenşan-Pamir ve Hindikuş dağlık bölgelerinin NE-SW hattında bulunduklarını görürüz. Muhtemelen göçebelerin ana yolu, Sayan-Altay’dan Orta Asya’nın zengin tarım ülkelerine doğrudur ve Yakın Doğu da bu kuşağın içinde yer alır. Daha sonraları “İpek Yolu” da buradan geçecektir.

Büyük Bozkır Yolu’nun en uzun hatlarından biri Avrasya “bozkır koridor”undan geçer. Çin-Ordos’tan, Moğolistan-Sayan-Altay-Kazakistan-Aral Gölü-Güney Sayan’a; Hazar Denizi’nin Kuzey ve Güney kıyılarından Kuban nehiri-Kuzey Kafkasya ve Kafkasyanın içlerine; Yakın Doğu ve Batı’ya ya da daha düz bir hat olan Sayanlar’dan Volga nehiri bölgesi boyunca Ukrayna-Bulgaristan-Macaristan-Yunanistan-Fransa’dan Atlantik Okyanusu’na doğru uzanır.

Kesinlikle savaş, zafer kazanmak ve daha başka nedenlerden kaynaklanan göç amaçlarına bağlı olarak bu yolların farklı seçenekleri kullanılabilir. Benzerlikler, genellikle bu hatlar boyunca ortaya çıkan sanatsal ve karmaşık araçlarda ortaya çıkmıştır.

Araştırmalar, M.Ö. IX. ve VII. yüzyıllarda ve özellikle VIII. yüzyılda Yunan ve İran imgelerini farklı yollardan ortaya koyar. Arzhan anıtı bu son döneme yakındır.9 Bu benzer imgelerin yayılma yönünü Doğu’dan Batı’ya veya Batı’dan Doğu’ya imiş gibi yorumlamak aceleci bir tavır olur. Tarihsel olarak Arzhan anıtının benzerleri, Bulgaristan’da Ptiçata Mogila ve Güney Sayanlar’da taş yapılı Gumarovo mezar bentlerin içinde ortaya çıkartılmıştır. Fakat kazıyı yapan yazara göre bunlar anıtın yapımı sırasında konulmuş olabilir.

Sadece yüksek sanatsal imgeler değil, aynı zamanda ilerlemeci düşünceler de Avrasya’nın Büyük Bozkır Yolu boyunca yayılmıştır. Bu bakımdan kozmolojik düşünceler büyük değere sahiptir ve daha çok yazılı kaynaklarda, taş yapılarda, kaya resimlerde, mezarlarda, aynalarda vb. eserlerde ifade edilmiştir.10 Son zamanlarda Buktarma’daki bronz ayna, bulunduğu mekan, semantiği ve zamanı bakımından tekrar özel ilgi konusu olmuştur.

Buktarma aynası yuvarlaktır, çapı 3,7 cm., inceliği 0,25-0,3 cm.’dir ve biraz içe büküktür. Aynanın ön yüzü iyi parlatılmıştır. Şu anda aynanın büyük kısmı pasla kaplıdır. Arka yüzün ortasında bir ilmik yeri vardır. Kulp bölgesine beş geyik ve bir Asya keçisi olmak üzere altı tane hayvan resmi yerleştirilmiştir. Antik usta, hayvan resimlerini aynaya yerleştirmek için model olarak muhtemelen balmumu, kil, yumuşak taş vb. şeylerle oluşturulan bir kalıp hazırlamış, böylece imgenin negatifini oluşturmuştur. İmgelerin "pozitifleri”, yani hayvan imgelerinin dışbükey kalıbı, aynaya bundan sonra işlenmiş değildir. Buktarma aynası, M.Ö. VIII. ve VII. yüzyıllara rastlar.11 Hayvanlar profilden yansıtılmıştır ve tarz olarak Sayan-Altay ve Moğolistan’da bulunan taş geyiklere ve kaya resimlere benzemektedir. M. S. Gryanzov, taş geyikleri inceledikten sonra der ki, çizimler, öncelikle bir taşın ucuna boya ile yapılmış, daha sonra taşın dış yüzeyine işlenmiştir. Antik "sanatçı” bir geyik figürünü gözden başlayarak çizmeye başlardı, daha sonra buna bir gövde, bir burun, boynuzlar ve bir kulak eklerdi.12 Keçi ve geyik imgelerini aynalara çizme çalışmaları kalıba dökülürken aynı sırayı izlerdi. Göz bütün çizimin ana noktasıdır ve usta ilk kez onu çizerdi. Bu, yapılan büyütmelerde ortaya çıkan ve gözün hayvanın boynu ve kafasıyla kuşatıldığı gerçeğiyle doğrulanmıştır.

Usta, gözü yaptıktan sonra hayvanın bedenini ve kafasını çizerdi. Bir geyiğin bedenini kesiksiz çizmek çok zordur. Durma noktaları şunlardır; arka tarafta dik açılar, belirgin bir karınla birlikte geyiğin baldırları, bedenin alt kısımlarını gösteren bir çizgi ve gözün diğer tarafına yerleştirilmiş bir hayvan başını belirten çizgi. Çizgiler, burunla ya da geyiğin gözüyle birleştirilmiştir. Küçük keskin toynaklarla biten dört paralel bacağa gövde eklenmiştir. Geyik boynuzlarının çizilme teknikleri çok ilgi çekicidir. S-biçimli boynuzlar ve onun ön uzantısı bağımsız olarak yapılmıştır ve daha sonra düzgün ve dik çizgilerle gözle birleştirilmiştir. Tepesi altta olan üçgen biçimli kulak göze ek olarak ve kuyruk arkaya çizilmiştir. Bu tür sanatsal yöntemlerin düzeni, çizim ve gövdenin farklı parçalarının birleştirilmesi esnasında birleştirme ve durma noktalarının tespit edilmesiyle doğrulanabilir.

Bir keçinin resmedilmesi yöntemi bir geyiğin çizilmesine benzer. Keçinin bir gözü, başı, bir kulağı ve bacakları, bir geyiğin profiline benzer şekilde yapılırdı. Fakat bazı farklılıklar da vardı; keçinin gövdesi daha kısa yapılır, kuyruk ve baldırlar olmazdı. Arka taraf ve baldırlar bir çizgi ile belirtilirdi. Çok büyük ve kalın çizilen keçi boynuzu arka tarafın ortasına kadar uzatılırdı. Öncelikle boynuzun üst tarafı yapılırdı, çünkü alt kısımların üst kısımla birleştiği yerde boynuzlar kalınlaşırdı. Bu iri boynuzlar hem Asya hem de bezor geyiklerinin sahip olduğu özelliklerdir.
Aynadaki hayvanların dizilişi uyumlu bir kompozisyon oluşturur. Ayna düzgün bir daire biçimindedir ve ortası kulplar arasındadır. Aynanın üzerindeki hayvanlar, daire boyunca sıralanmıştır ve eğer dairenin ortası baz alınırsa, hayvanlar eşit mesafelere yerleştirildiğinde böyle bir uyumun elde edilebileceği sanılabilir. Fakat dikkatli bir incelemeden sonra hayvan gözlerinin aynı daire üzerinde yer almadığı ve dairenin merkezine eşit mesafede bulunmadıkları ortaya çıkar. Keçinin ve geyiklerin gözleri iki yay üzerine oturtulmuştur ve yarı çapları eşittir (herbiri 5,2 cm), fakat yayların merkezi sapın en üst ve en alt noktalarına yakın iki farklı noktada bulunur.

Ayna dikkatlice incelendiğinde, hayvan gözlerinin farklı boyutlara sahip oldukları görülür. En önemli noktaları A’dan J’ye harfleriyle gösterelim. Büyük gözlü (C, E, G noktaları) ve küçük gözlü (D, F, H noktaları) hayvanlardaki değişiklikler gözlemlenebilir.

Ortada küçük bir gözün olduğu iki büyük göz (C, D, E) noktaları, A noktasında yayın merkezinde yer alır. Ortada büyük bir gözün olduğu iki küçük göz (F, G, H noktaları), A’ noktasında ters yayın merkezinde yer alır. Büyük gözlü geyikler gövdelerde yer alan en geniş boyutlardır.

Aynanın değişik işlevleri vardır. Günlük olarak kullanılan bir nesne, kötü ruhları kovan sihirli bir araç ve sahibine mutluluk getiren bir nesne olarak değerlendirilebilir. Birçok insan aynayı asıl takvimin, evrenselin bir küçük kopyası olarak değerlendirmiştir.13 İktisadi ve dini faaliyetlerde bulunan halklar için büyük öneme sahip olan bu takvim fikri köklerinden çok uzaklaşmış da olsa çok yaygındır.

Geyik, güneş ve ayna ilişkisinin M.Ö. I. binyılda varolduğu birçok arkeolog tarafından kabul görmüştür.14 Kesintisiz bir dairesel zincir izleyen hayvanlar, sonsuz döngüyü ifade etmektedir. S-biçimli boynuzlar ve geyiklerin gövdeleri aynı düşünceyi ortaya koyar.

Aynadaki hayvanlarla ilgili yukarıda yapılan değerlendirmeler sonucunda mümkün yorumlardan birini yapabiliriz. Belirttiğimiz gibi bir yayın üzerindeki üç hayvanın gözleri, diğer yayın üzerinde bulunan hayvanların gözleriyle tenakuz oluşturmaktadır. Gözlerin böyle oluşturulmasının bir nedeni olmadığını sanıyoruz. Bir yayın üstüne gün doğumu noktaları (C, D, E) ve diğer yayın üstüne gün batımı noktaları (H, G, F) yerleştirilirse, muhtemelen D ve G geyikleri, genellikle aynı düz çizgi üzerinde yer alan ilkbahar ve sonbahar ekinoksları günlerinde, gün doğumu ve gün batımı noktalarıyla birleşecektir. Böyle bir durumda C geyiği gün doğumu noktası ve H geyiği yaz gün dönümünün günbatımı noktası olacaktır. E geyiği ve keçi kışın gün doğumu ve gün batımı olacaktır. Keçi neden kış gündönümünün günbatımında yer alıyor? Sambatsar takvimine göre (M.Ö. II. Binyılın sonu ve I. Binyılın başı), kış gündönüm noktası, Oğlak (Capricorn) burcunun uluslararası ismine tekabül eden Makar burcundadır.15 Modern astrolojik düşünceler de Oğlak uydusuyla kış dönemini ilişkilendirirler. Bundan dolayı, ayna üzerinde geyikler arasında bir keçinin bulunuşunun bir nedeni yoktur ve sadece fazladan bir geyiğin imgesini çizebilecek yerin kalmayışıyla açıklanamaz. Keçi yılın bitişini anlatır gibidir. Bundan sonra güneşli günler kapıdadır. Belki bu dünyanın felsefi-matematiksel algılayışını gösteren kutsal bir işarettir. Buktarma aynası tam bir "hayvan” takvimi değildir, eksiktir çünkü sadece iki asıl hayvan-ibeks (keçi) ve geyik diskin üzerinde bulunmaktadır. Tam takvim, Kelermes’teki aynada mevcuttur.16 Buktarma aynası Kelermes aynasından daha eskidir ve M.Ö. VII. yy.’ın ortalarına denk düşer.17 Ortak Avrupa-Asya kutsal zaman-mekan fikri, bunların temelinde yer alır ve bunlar eşyaların merkezine konulmalıdır.

M.Ö. IX. yy.’da ortaya çıkan ve daha sonraları işleyen Avrasya’nın Büyük Bozkır Yolu, önemli düşüncelerin, ahenkli sanatsal imgelerin, gelişmiş teknolojik yeniliklerin, silahların, at koşum takımlarının, vb. şeylerin dünyaya daha hızlı yayılmasını sağlamıştır. Atların binek olarak ve yarışlarda kullanılması kabilelerin farklı düzeylerdeki sosyal, siyasal ve iktisadi örgütlerle karşılaşmasını hızlandırmış ve artırmıştır. Dinsel, siyasal, etnik, ticari ve diğer yasaklar, sadece farklı tarzlardaki imgelerin buluşmasını engellememiş, aynı zamanda kendi çağlarını aşan fikirlerin daha az çalışılmasına neden olmuştur.

M.Ö. VIII. ve VII. yy.’larda Altay, Tuva ve Kuzeybatı Moğolistan nüfuslarının kültürel-politik bir bütün oluşturdukları düşünülmektedir. M.Ö. VI. yy.’ın ilk yarısında, bu bölgelerde nüfusun dağılmasını sağlayan önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Sayan ve Altay dağlarında ve Moğolistan’da yaklaşık olarak M.Ö. VI. yy. dolaylarında taş geyikler ve kheregsurs dikme geleneği ortadan kalkmıştır.18 Altay bölgesinde birden bire ortaya çıkan ve yukarıda belirtilen yenilikler, M.Ö. VII. yy.’ın sonları ve VI. yy.’ın başlarında Anadolu’dan buralara yeni bir askeri göçebe grubun gelmesiyle açıklanabilir.




1 Griaznov, 1980; Bokovenko, 1996.
2 Marsadolov, 1989.
3 Marsadolov, 1996.
4 Grach, 1980.
5 Marsadolov, 1991.
6 Marshak, 1992.
7 Marsadolov, 1984, s. 41-44.
8 Ghirshman, 1974/1977; Medvedskaya, 1986.
9 Marsadolov, 1996, 1997.
10 Raevsky, 1985; Samashev, 1992; Kiryushin, Tishkin, 1997
11 Griaznov, 1980, s. 51-52. Marsadolov, 1982; 1996, s. 54.
12 Gryaznov, 1978, s. 227-230.
13 Lubo-Lesnichenko, 1975, s. 8, 16
14 Martynov, 1979, s. 134-143.
15 Reports., 1972, s. 287-288, 310.
16 Raevsky, 1985.
17 Kisel, 1993.
18 Savinov, 1994; Volkov, 1981.

Bokovenko, N. A. 1996. Asian Influence on European Scythia/Ancient Civilizations from Scythia to Siberia. New York, s. 97-122.

Ghirshman, R. 1974/1977. A propos de la Necropole B de Sialk/Jahrbuch fur prahistorische und Kunst, 24 Band, Berlin-New York, s. 41-49.

Grach A. D. 1980. Drevniie kochievniki v tsientre Azii. Moskva. (Ancient nomads in Center of Asia, Moscow). 256 s.

Griaznov, M. S. 1978. Sayano-altaisky olen/Problemy arkheologii. Vys. II. Leningrad (The Sayan-Altai deer/Problems of archaeology. Vol. II), s. 222-232.

Griaznov M. S. 1980. Arzhan-tsarsky kurgan ranneskifskogo vremeni. Leningrad (Arzhan-the tsar barrow of the Early Scythian period). 63 s.

Kiryushin, Yu. F., Tishkin, A. A. 1997. Skifskaya epokha Gornogo Altaia. Part 1. Kultura naselenia v ranneskifskoye vremya. Barnaul (The Scythian period in Mountainous Altai. Part 1. Culture of the population in the Early Scythian period). 231 s.

Kisel, V. A. 1993. Stilisticheskaya i technologicheskaya atributsia serebryanogo zerkala iz Kelermesa/Vestnik drevneei istorii, N 1. Moskva (Stylistical and technological attribution of the silver mirror from Kelermes), s. 111-125.

Lubo-Lesnichenko, E. I. 1975. Privoznye zerkala Minusinskoy kotloviny. Moskva (Imported mirrors of Minusinsk hollow). 240 s.

Marsadolov, L. S. 1982. Zerkalo iz Altaiskoy kollektsii S. K. Frolova/Soobshchenia Gosudarstvennogo Ermitazha. Vys. 47. Leningrad (Mirror from the Altaic collection of S. K. Frolov/Communications of the State Hermitage Museum. Vol. 47), s. 30-33.

Marsadolov, L. S. 1984. O territorialnykh granitsakh edinogo khudozhestvennogo stilya v I tysyacheletii do n. e. /Skifo-sibirsky mir. Tezisy dokladov. Kemerovo (On the territorial boundaries of the united artistic style in the I-st millennium BC/The Scythian-Siberian world. Abstracts of reports), s. 41-44.

Marsadolov, L. S., 1989. K voprosu o siemantikie kurgana Arzhan/Problemy arkhieologii skiifo-sibirskogo mira (sotsial’naia struktura i obschiestviennyie otnoshieniia). Tiezisy vsiesoiuznoei arkhieologichieskoei konfierienthii. Chast’ 2. Kemerovo (The Arzhan Barrow semanthics. In: Problems of the Scythes-Siberia world, Theses of report, Part 2), s. 33-35.

Marsadolov L. S. 1991. Astronomichieskaia obsiervatoria v Gornom Altaie/Arkhieologichieskiie kul’tury levrazii i problemy ikh integratsii. Kratkiie tiezisy dokladov nauchnoei konfierientsii posviaschiennoei 60-lietiiu Otdiela arkhieologii Vostochnoei levropy i Sibiri. 4-5 diekabria 1991 g. St. -Petersburg (Astronomical observatory in the Altai Mountains/The Euroasia archaeological cultures and the problems of its integration. Theses of conference), s. 27-29.

Marsadolov, L. S. 1996. Istoriia i itogi izucheniia arkheologicheskikh pamiatnikov Altaia VIII-IV vekov do nasheei iery (ot istokov do nachala 80-ch godov XX veka). St. Petersburg (The History and Results of the Study of the Archaeological Monuments of the Altai during the VIII-IV centuries BC (from the beginning to the early 80-s of the 20-th century). 100 s.

Marsadolov, L. S. 1997. Problemy utochnenia absolyutnoy khronologii bolshikh kurganov Sayano-Alataia I tys. do n. e. /Radiouglerod i arkheologia. Vys. 2. St. Petersburg (Problems of closer definitions of the absolute chronology of great barrows of Sayan-Altai region of I millennium BC/Radiocarbon and archaeology. Vol. 2), s. 45-51.

Martynov, A. I. 1979. Lesostepanaya tagarskaya kultura. Novosibirsk (The forest-steppe Tagar culture. Novosibirsk). 208 s.

Marshak, B. I. 1992. Voiny v iskusstve Sogda i Tsentralnoy Azii/Severnaya Evrazia ot drevnosti do srednevekovia. Tezisy konferentsii k 90-letiyu M. S. Gryaznova. St. Petersburg (Warriors in the art of Sogd and Central Asia/Northern Eurasia from the antiquity to Middle Ages. Abstracts of the reports of the conference devoted to 90-th anniversary of M. S. Gryaznov), s. 208-211.

Medvedskaya, I. N. 1986. A study on the chronological parallels between the Greek geometric style and Sialk B painted pottery/Iranica Antiqua. Vol. XXI, s. 89-120.

Raevsky, D. S. 1985. Model mira skifskoy kultury. Moskva (Model of world of the Scythian culture). 256 s.

Reports. 1972. Soobschienia ob issledovanii protoindiyskikh tekstov/Proto Indica, Tom. 2. Moskva (Information about study of the Proto-Indian texts. Proto Indica. Vol. 2).

Samashev, Z. S. 1992. Naskalnye izobrazhenia Verkhnego Priirtyshya. Alma-Ata (Rock images of Upper Irtysh river region). 283 s.
Savinov D. G. 1994. Olennye kamni v kulture kochevnikov Evrazii. St. Petersburg (Deer-stones in culture of the Eurasian nomads). 209 s.

Sher, Ya. A. 1980. Petroglify Sredney i Tsentralnoy Azii. Moskva (Petroglyphs of Central Asia). 328 s.

Sher, Ya. A. 1998. O vozmozhnykh istokakh skifo-sibirskogo zverinogo stilya/Voprosy arkheologii Kazakhstana. Vol. 2. Sbornik nauchnykh statey. Almaty-Moskva (On the possible roots of the Scythian-Siberian animal style/Problems of archaeology of Kazakhstan. Vol. 2. Collection of scientific articles), s. 218-230.

Volkov V. V. 1981. Olennye kamni Mongolii. Ulan-Bator (Deer-stones of Mongolia). 254 s.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder